Banksy

Kendi kendinin patronu olmanın çok kolay, kendi evine sahip olmanın imkansız olduğu bir dünyaya hoş geldik:

Deniz Karabacak

--

Sanatın yerini çoktan “content” (içerik) aldı

Instagram’da gezinmek çok yorucu: Bir zamanların basit bir öğle yemeği, şimdi mükemmel zaman geçirmenin ve deneyimin merkezi olmuş.

Herkes çabalıyor: Stratejik hazırlanmış yaşam güncellemeleri, kariyer başarılarını basın bülteni benzeri bir dille sunuyor. Herkes sosyal medyada en uzun zamanı geçirmek için yarışıyor, en çok da influencer’lar! Hırslı, prensip sahibi, arı gibi çalışkan, her daim içerik üreten, para kazanan insanlar.

90’lardaki kahramanlarımızı hatırlarsınız, biraz gevşeklerdi. Sakin kafalarda, daha az hırs, daha çok yayalım diyen, uyuşukluğun da insani olduğunu hatırlatan, yavaşlığın zamansızlığına aldırmayan tipler.

Kapitalizm gevşekliği affetmedi

2000’lerin ortalarından itibaren ise gevşek tipler gözümüzün önünden bir bir çekildi. Kapitalizm gevşekliği affetmedi: Modern ekonomide hayatta kalmak, olduğumuzdan daha büyük bir şeye dönüşmeyi gerektirir oldu.
Influencer’lar tam da bu daha büyük modern değerler kümesinin stereotype’ı oldular.

Artık hiç bir şey kutsal değil
Her şey satılığa çıktı
ve sanatın da yerini “içerik” aldı!

Ekolojik bilinç kasan influencer’lar, markaların ücretsiz seyahatlerinde uzun mesafeli uçarken hiç bir sorun görmezler. Tüketici karşıtı maneviyata hitap eden yoga guruları ise bir sonraki paylaşımlarında Lipton çay tanıtımı yapabilirler.
Gençlerin kültürel değişiminin her 10 yılda bir savrulduğunu, 50’lerindeki herkes fark etmiştir benim gibi. Hippilerin, özgür aşk hareketi, tarihin ilk tembel asilerini yarattmıştı (Diyojen’den sonra). 80 ve 90’lardaki ekonomik durgunluk, pazen gömlekli uyuşuk rock’çıları doğurdu. (Nirvana)

Genellemek büyük hata tabi ancak yine de kabaca 90’larda, şimdiki zamanda gördüğümüz “çabalayanlar”ın tam karşıtı, gevşek bir popüler kültür hakimdi.

Influencer deliliğinin doyma noktasına ulaştığı günümüzde, artık gerçek ile “fake” karakterler birbirine karışıyor, markaların verdiği reklamlar, içerikmiş gibi yayınlanıyor. Pazarlamacıların öve öve bitiremediği marka işbirlikleri, event’lerle kol kola, tam da başlarda samimi bulunduğu için ortaya çıkan blogger kültürünü derinden yaralıyor. Otantik içerikler, yerini içerikmiş gibi yapan reklamlara bırakıyor. İçerik, içeriksizleşiyor.

Belki de artık yeniden gevşemenin zamanı gelmiştir, ne dersiniz?

Neoliberal Benlik

Influencer’lar, sabah güneşi selamlamaktan, çocuğunun beslenme çantasını hazırlamaya kadar her şeyi para kazanma fırsatına dönüştürdü.

Hayatınızı yaşarken, üste para kazanmak, üstelik çalışmadan. İşi unutun. Sadece yaşamaya bakın. Çünkü iş hayattır!

Çağımızın neoliberal benliği: dışa dönük, ince, fit, ketojenik ya da bişiy free beslenen (gluten free, leptin free, fruktoz free…) güzel, bireysel, iyimser, çalışkan, sosyal açıdan farkındalığı gelişkin, öz değer bilinci yüksek, girişimci özellikleri gelişmiş ve selfi kamerası olan insan oldu.

Ve bu arketiple en çok özdeşleştirilen kuşak milenyum kuşağı, geleneksel orta sınıf çalışma hayatından utanarak kaçarken, neoliberal benliğe tüm gücüyle sarıldı. Bir yandan da, gittikçe ağırlaşan ekonomik ortam içerisinde, iş yapmanın tek şekli olarak kendisini dayatan bu sistem; bir çeşit “self adaptasyon”u zorunlu kıldı. Uyum sağla ya da aç kal!

Bir diploma ile mezun olup, 55 yaşında emekli olmamızı sağlayacak iş bulma olasılığı artık kalmadı.
Böyle vahşi bir çağda ayakta kalabilen yeni kuşaklar sürekli kendisini adapte ederek en iyi işçi olduğunu kanıtlamak zorunda.

Sonuç:

Kendi kendinin patronu olmanın her zamankinden daha kolay olduğu ama kendi evine sahip olmanın çok az mümkün olduğu bir dünyaya hoş geldik.

Üstelik iş gününün sonunda, ya da hayatımızın sonraki yıllarında çalışmayı bırakmanın düşünülemez olduğu bir ekonomik sistem!

Bundan sonra gelecek olan nesil belki de şöyle düşünebilir: “İnsanların kendilerini bu şekilde sunduğu bir ekonomiye inanamıyorum. İlgi açlığı üzerinden paraya tahvil edilen bu çabaları anlamsız buluyorum” diyebilir.

Influencer ekonomisinde satmak” sadece sonuç değil aynı zamanda amaç.

Inflencer’ların büyük kısmı özel bir yetenek ya da zanaate sahip değiller, kendilerinin bir çeşit versiyonunu satarak para kazanıyorlar.

Ünlü olmakla ünlü” ifadesinin eskiden de anlaşılması kolay değildi, şimdilerde selfileri ile kendilerini takip edenlere ürün satan dev bir küresel ekonomiyi tarifliyor!

Artık, bir zanaate sahip olan ve tanınan kişiler de aynı yola girdi. Yazarlar, oyuncular, haber sunucuları bir anda takipçilerine tencere tabak pazarlar oldular! Hatta yüksek sanat yapan balerinler, ressamlar, sopranolar da bu kervana katıldı.

Ne pahasına olursa olsun fanlarla ilişki kurmak neredeyse kıymetli sayılan bir davranışa dönüştü ama bir zamanlar -hatırlarsak- “satış yapmak” ayıp kabul ediliyordu.
Gevşeklik kültürünün geri dönme sinyallerini, Z kuşağının, ticari ürün satışı ve marka bilinirliği için çok daha önemli olan kalıcı içeriğe karşılık, kaybolan geçici içeriği tercih etmesi ile gördük. Story’nin yükselişi, geçici içeriğe olan düşkünlüğü arttırırken, sosyal medya öncesi hayatı bilmeyen ergenlerin influencer’larca bezenmiş marka cenneti ortamlara ne kadar mesafeli olduğunu ortaya çıkardı. Instagram dahi kendi yarattığı canavarın önüne geçebilmek için beğeni” sayılarını kaldırmaya başladı.

Yeniden gevşek olmak mümkün mü?

Durumun vehametini kavrasak bile, eski orta sınıf hayatların kazanılması, başımızın üstünde bir çatı, abur cubur yiyerek pc başında geçirilen ama personal brand’leşmeyen fuzuli vakitler ve instagram fenomeni yapmayacağımız bir köpek istemek dahi, şehirli bir tembel yaşam için büyük hayal. Az para ile şehirde yaşamanın 90’lardaki gibi bir karşılığı yok artık.

Bir yandan da sürekli çabalamanın, kendimizi daimi optimize etmenin, vadedildiği gibi bizi korunaklı topraklara taşımadığını da gördük. Neoliberal eşitsizlik dorukta, çok çalışmanın eşitsizliği gideremediği ortada.
Kendimizin en iyi versiyonuna inanarak, aklımıza koyduğumuzu yapabileceğimiz safsatası, yaşam koçlarının mantra gibi tekrarladığı motivasyon cümleleri ile pazarlansa da, hayır istemek yetmez, hayır aklınıza koyduğunuzu yapamayacaksınız.
Kişisel gelişim sektörü kaybedenler olduğu müddetçe büyümeye devam edecek belki ama “yeterince istersek olur” basitliğindeki yaşam reçetesinin pazarlanması her geçen gün daha zorlaşıyor :/

Peki Nasıl?

Büyük marka reklamları ile araçsallaştırılmış estetik fikrinden biraz olsun utanmayla başlayabilir her şey.
Para için yapılan şeylere mesafe koyarak, gerçek ve kurgu arasındaki farkı çözerek ve yeni bir estetik anlayış ile tekrar tembellerin yükselişi başlayabilir.

Kendimizi uyuşturalım ve gevşeyelim biraz. Yoksa içeriğin içeriksizleşmesi gibi, insanın da insansızlaşmasına tanık olacağız.

--

--